Ciaooo A Tutti!

Questo è il mio blog italiano

16 Aralık 2011 Cuma

DOKTOR NIU
Arabamı henüz park etmiştim ki siyah gözlüklü, saçları tıraşlı bir tip karşıma geçti ve kendini tanıttı: Doktor Niu, aileler için teknolojik güncelleme danışmanı.(...)
Nezaketinden ve konuşmalarından etkilenerek bir danışmanlık anlaşması imzalıyorum. Hemen yapmaya koyulalım, diyor Doktor Niu, hayatınız iyileşecek ve yeniden modern hale gelecek.Arabanızdan başlayalım, gülünç ve modası geçmiş eski bir model. Ama sadece üç yaşında, diyorum. Yeni ekonomide üç sene üç yüzyıldır, diye açıklıyor.Arabanızın yol bilgisayarı, filmli camları, altimetresi ve anti-geyik süspansiyonu yok. Fakat iyi çalışıyor, diyorum. Reklamları izlemediğiniz anlaşılıyor, diyerek gülüyor Doktor Niu. ‘Çalışmak’ ile kastettiğiniz nedir? Araba çalışsın diye değil, göstermek, sergilemek, hakkında arkadaşlarla konuşmak için yapılmıştır, çalışabilir olması isteğe bağlıdır. Böylece üç saatten daha az bir zaman içinde oniki kişilik büyük mavi yumurta türünden yeni bir arabaya sahip oluyorum. Ne yazık ki bizim aile üç kişilik. (...)
Öbür gün kendini tekrar tanıtıyor Doktor Niu, ve bahçenin güvenlik sistemini hırsızları boğan çok gelişmiş yeni bir güvenlik sistemi ile değiştiriyor. Ve kafasını sallayarak hala eski videokaset kaydedicili eski bir televizyona ve eski bir playstationa sahip olduğum için beni azarlıyor. Hepsini geçen sene aldım diye karşı çıkıyorum. Yeni ekonomide bir senenin bir yüzyıl olduğunu tekrar açıklıyor ve hemen bana pokemon oynayabildiğiniz, DVD’de film izleyebildiğiniz ve müzik dinleyebildiğiniz bir playstation 2 aldırıyor, kısacası video oyun hastası oğlumu, sinema tutkunu karımı ve Beatles’i çok seven bendenizi birbirimize düşürmek için yapılmış mükemmel makinayı.
Güçlendirilmiş kapı yeni alarm sisteminin çalışamasını engelliyor diye çilingiri aramaya koyuluyorum, fakat Doktor Niu telefonu elimden hızlı çekip alıyor. Utanmıyor musun? diyor.Bu cep telefonu acayip eski bir model, tuğla gibi ağır, kızılötesi bağlantısı yok, wap’ı yok, sesli komut sistemi yok, çevirimiçi oyunları yok.Ama daha iki ay önce aldım diye yakınıyorum.Ayrıca çok da iyi arama yapılıyor, diyorum. İki ay içinde telefonlar işlevlerini muazzam ölçülerde değiştirdiler, diyor Doktor Niu. İnternete bağlandıktan, fax gönderdikten, dokuzyüz kişilik telefon rehberini doldurduktan, maç biletlerini aldıktan ve yılan oynadıktan sonra hala telefon etmeye vaktiniz kalacak mı diye düşünüyorsunuz? (...)
(Stefano Benni’nin Doktor Niu’sundan)

29 Ocak 2011 Cumartesi

Buona Fortuna-Alex Britti



Saranno stati anche gli anni migliori
ma non puoi mica parlarmene sempre
sottolineando tutti gli errori
poi si finisce a parlare di sesso
e come adesso non c’è più
in questo cielo da un milione di stelle
se una si spegne non si vede neanche
in questo oceano di emozioni
mi sei vicina ma ti sento distante come amante e come sei
ma se tra noi era qualcosa di vero
non si può mica sciogliere adesso
non sono stato mai così sincero
vorrei giurarlo ma so che non mi credi lo stesso
e allora ti sorprendo, faccio qualcosa che non ti aspetti
magari vado via così alimento i miei difetti

Daha iyi seneler olacaktı
Ama asla bana sürekli onlardan bahsedemezsin
Bütün hataların altını çizerek
Cinsellikten konuşma bittikten sonra
Nasıl şimdi artık ortada birşey kalmaz
Bir milyon yıldızlı bu gökyüzünde
Bir yıldız söndürülürse hiçbiri gözükmez
Bu duygu okyanusunda
Yanımdasın ama uzakta hissediyorum seni tıpkı bir metres gibi ya sen
Fakat aramızda gerçekten birşeyler olsaydı
Şimdi asla ayrılınmazdı
Hiç bu kadar samimi olmamıştım
Buna yemin ederim ama biliyorum ki bana aynı şekilde güvenmiyorsun
Ve öyleyse şaşırtıyorum seni, beklemediğin birşeyi yapıyorum
İyisi mi çekip gidiyorum, böyleyece kusurlarımı örtüyorum

Dimmi almeno buona fortuna
perché mi resterai per sempre
siamo stati sulla luna
ma dopo un po’ siamo tornati per terra
la guerra a noi non appartiene
perché tra noi è speciale
noi due stavamo bene anche se stavamo male

Bana en azından iyi şanslar dile
Çünkü seni sonsuza kadar unutmayacağım
Ayın üstündeydik
Ama bir zaman sonra yeryüzüne döndük
Savaş bir parçamız değildi
Çünkü aramızdaki özeldi
Biz ikimiz kötüyken bile iyiydik

Dimmi almeno buona fortuna
e che non ci sarà rancore, amore
e passeranno gli anni
ci resterà quell’emozione incosciente, la mente
ci lascerà vicini, anche se lontani
adesso non è tardi, se ieri è già domani

Bana en azından iyi şanslar dile
Ve aramazımda kin, aşk olmayacak
Ve seneler geçecek
O bilinçsiz duygular kalıcak aramızda, kafamızda
Yakın olacağız uzak olsak bile
Şimdi geç değil, dün çoktan yarın olursa

Saranno stati anche gli anni migliori
e sono contento che almeno è successo
perchè arrivare così lontano
non capita mica a tutti
tra i miei amici nè tra i tuoi
noi che eravamo così uguali
ma in certe cose troppo diversi
trascuravamo i nostri ideali
inseguivamo un sogno ma poi ci siamo un pò persi
e adesso tutto bene
la vita scorre regolare
ma certe sensazioni
non potranno più tornare

Daha iyi seneler olucaktı
En azından olduğu için memnunum
Çünkü bu kadar uzaktan varmak
Hepsini asla anlayamadım
Benim arkadaşlarım ile senin arkadaşların arasında
Biz oldukça benzerdik
Fakat bazı şeylerde çok farklıydık
İdeallerimizi gözardı ettik
Hayalimizin peşinden gittik ama biraz kaybettik
Ve şimdi herşey iyi
Hayat düzgün bir şekilde akıyor
Fakat bazı hislerimiz
Artık geri dönemeyecek

Dimmi almeno buona fortuna
quando ogni tanto ci penso ancora
vorrei vederti un giorno
velocemente raccontarti di me per un’ora
e poi sentirti dire
che tra noi è speciale
noi siamo due pianeti che non si possono incontrare

Bana en azından iyi şanslar dile
Hala ara sıra bizi düşündüğümde
Seni bir gün görmek istiyorum
Hızla bir saatte sana kendimden bahsetmek
Ve işitmek dediğini
Aramızdakilerin özel olduğunu
Biz ikimiz karşılaşamayan iki gezegeniz

Dimmi almeno buona fortuna
e che non ci sarà rancore, amore
e passeranno gli anni
ci resterà solo un ricordo elegante, la mente
ci lascerà vicini, anche se lontani
adesso non è tardi se ieri è già domani

Bana en azından iyi şanslar dile
Ve aramazımda kin, aşk olmayacak
Ve seneler geçecek
O seçkin duygular kalıcak aramızda, kafamızda
Yakın olacağız uzak olsak bile
Şimdi geç değil, dün çoktan yarın olursa

Il sole splende adesso ognuno ha la sua vita
la sua metà del letto la cima della sua salita
il sole fa il suo dovere ci scalda e ci consola
il destino ci stupisce come un’aquila che vola
ci lascerà vicini anche se lontani
adesso sto sognando e poi mi sveglierò domani..

Güneş parlıyor şimdi herkesin bir hayatı var
Yatağının yarısı bu yükselişin doruk noktası
Güneş görevini yapıyor, bizi ısıtıyor ve telkin ediyor
Uçan bir kartal gibi bizi şaşırtan kader
Uzakta olsakta bizi yakın kılacak
Şimdi hayal kuruyorum ve sonra uyanacağım yarın..



24 Ocak 2011 Pazartesi

Nina Zilli feat Guiliano Parma -50 mila- 50 bin



50 Mila - 50 Bin

Cinquantamila lacrime
non basteranno perchè
musica triste sei tu dentro di me.

Ellibin gözyaşı
Yetmez çünkü
İçimdeki hüzünlü müzik sensin

Cinquantamila pagine
gettate al vento perchè
eterno è il ricordo, il mio volto per te

Ellibin sayfa
Rüzgarla gitti çünkü
Ölümsüz bir hatıradır yüzüm senin için

Non ritornare,
no tu non ti voltare,
non vorrei mi vedessi cadere.

Geri dönme,
Hayır sakın dönme,
Düştüğümü görmeni istemem

A me piace così,
che se sbaglio è lo stesso,
perchè questo dolore è amore per te.

Hoşuma böyle gidiyor,
Hata yapıyorsam da ikisi de aynı
Çünkü bu acı senin için aşk

Cinquantamila lacrime
senza sapere perchè
sono un ricordo lontano da te.

Ellibin gözyaşı
Nedenini bilmeden
Senden uzak bir hatırayım ben

Cinquantamila lacrime
non basteranno perchè
musica triste sei tu dentro di me.

Ellibin gözyaşı
Yetmez çünkü
İçimdeki hüzünlü müzik sensin

Non mi guardare,
non lo senti il dolore,
brucia come un taglio nel sale.

Bakma bana,
Sen hissetmiyorsun acıyı
Tuzdaki kesik gibi yanan

A me piace così,
che se sbaglio è lo stesso,
perchè questo dolore è amore per te.

Hoşuma böyle gidiyor,
Hata yapıyorsam da ikisi de aynı
Çünkü bu acı senin için aşk

A me piace così,
e non chiedo il permesso,
perchè questo dolore è amore per te.

Hoşuma böyle gidiyor
Ve izin de istemiyorum
Çünkü bu acı senin için aşk


13 Ocak 2011 Perşembe

UN GIORNO IN ITALIA


Roma, lenta e solare, confusa e rumorosa, ricca di colori, di africani, filippini, colombiani, barboni, suore e pellegrini del nuovo millennio, frati e pakistani, cinesi, impiegati ministeriali, pendolari e venditori ambulanti, cineserie e falsi di moda.
Souvenir: Colossei e Fontane di Trevi metereopatiche, lupe che allattano e Pieta' di bronzo e finto marmo, papi e colonnati celebri, e sciarpe e magliette giallo-rosse ''Forza Roma'' o bianco-azurre ''Forza Lazio'' le due squadre di calcio rivali.
Una stazione nuova con negozi aperti e transparenti che sembra un aereoporto, un piazzale pieno di autobus arancioni, il 64 e' uno degli autobus che porta al Vaticano ed e' sempre pieno di turisti e borseggiatori in parti uguali...
La M rossa della metro A e B ed i tassisti logorati dal traffico che chiedono alle turiste se sono sposate.
Qualche rovina sullo sfondo e pini mediterranei sempre meno affollati d storni: siamo davvero a Roma, ma questo e' solo l'inizio, e' solo la Stazione Termini.
Scendono quasi tutti, o cosi sembra, scende anche Annarita,la ragazza di Riccione ed i tre ragazzi che viaggiavano con lei.Uno le porta una valigia.
Scende anche Piero perche' il treno si ferma venti minuti.
Normalmente Piero si ferma a Roma mezza giornata, oppure riparte subito per Milano e un altro controllare sale sul treno che va a Palermo.
Oggi pero Piero sostituisce un collega che sta male e continua il viaggio fino in Sicilia sullo stesso treno.

İTALYA'DA BİR GÜN

Roma, yavaş ve güneşli, karışık ve gürültülü, afrikalıları, filipinlileri kolombiyalıları, evsizleri, rahibeleri, yeni millenyumun hacıları, rahipleri, ve pakistanlıları, çinlileri, bakanlıkta çalışan memurları, tren yolcuları, seyyar satıcıları, çin malı satan dükkanları, taklit malları ile çok renkli.
Hediyelik Eşya:Atmosfer basıncına göre renk değiştiren kolezyum ve aşk çeşmesi maketleri, emziren kurt heykeli, bronz ve sahte mermerden Pieta (Michelangelo'nun ünlü heykeli), papaların heykelleri, ünlü şahsiyetlerin büstleri, sarı kırmızı ''Forza Roma'' yada beyaz mavi ''Forza Lazio'' yazan iki rakip futbol takımının krampon ve t-shirtleri.
Açık ve şeffaf mağazalarıyla bir havaalanına benzeyen yeni bir istasyon, turuncu otobüslerle dolu bir meydan, ve her zaman aynı yerde hem çanta hırsızlarını hem de turistleri Vatikana taşıyan bu 64 nolu otobüs.
A ve B metrosunun kırmızı M'si, trafikten bunalmış, turistlere evli olup olmadıklarını soran taksiciler.
İlerde, diplerde yıkık yerler var ve artık akdeniz çamları daha az sığırcık kuşları ile dolu.Gerçekten Roma'dayız ama bu sadece bir başlangıç ve sadece Termini istasyonu.
Herkes iniyor, yada öyle gözüküyor.Kendisi ile seyahat eden 3 kişi ile birlikte Riccione'li Annarita da iniyor.İçlerinden biri bir valiz taşıyor.
Piero'da iniyor çünkü tren 20 dakika duraklayacak.
Normalde Piero öğle vakti Roma'da kalır yada Milan için yola koyulur.Şu anda bir biletçi de Palermo'ya giden trene biniyor.
Fakat Piero bugün hasta olan arkadaşının yerine çalışıyor ve yolculuğa Sicilya'ya kadar aynı trende devam ediyor.

26 Haziran 2010 Cumartesi

L'olimpiade / Olimpiyat

IN ITALIANO / L'olimpiade

Grida
Scatta forte la tua rabbia ed e cieca lei non lo sa
Lei non sa quanto sei forte
Ma tu batti spesso il passo per l'afa che tirera
E se c'e tu non vai oltre
Ma ripetiti ogni giorno:
"faccio tutto quel che posso
sono un vero osso duro asso grosso".
Ti senti meglio adesso?
Mettiti in forze e guarda su
E dacci dentro tu di piu
Parte la tua gara piu ardita
La partita va giocata
Con fatica infinita

Fatti forza e la vita sai che ti sfida
Ti invita a duellare con lei
Forse vinci e mollerai
Magari invece riderai
E sbagli e affoghi ma poi riuscirai
In questa grande olimpiade
Di me, di te, dell'anima!

Salta
La distanza che separa i tuoi sogni dalla realta
Bruciala, sfreccia e va..sgomma!!
Passa a destra, occhio in curva si rischia, questo si sa
Molto facile il testa coda
Ma tu spingi l'acceleratore
Tutto fino in fondo
Tu sei un vero
Osso duro
Asso grosso
Gas a piu non posso
presto
E parti in quarta adesso
[RIT:]


Muoio ma non perdo!
Lo stai promettendo!
Batti il pugno sopra il petto
Giura urlando!
Casco e non mi arrendo
Riderai vincendo
E saprai che cio che hai lo devi a te!



IN TURCO / Olimpiyat

Bağır
Kızgınlığın giderek artıyor ve o kör, bilmiyor
Senin ne kadar güçlü olduğunu
Ama sen kopacak fırtınadan dem vuruyorsun
Ve fırtına koparsa, daha ötesini yapmayacaksın
Ama hergün tekrarlıyorsun şunu:
''Yapabileceğimi yapıyorum,
Gerçekten çok güçlüyüm, büyük şampiyonum''
Şimdi kendini daha iyi hissediyor musun?
Topla kendini ve bak yukarılara
Özünden daha çok ver
En amansız yarışına başlıyorsun

Bu maç oynanmalı

Bitmeyen bir çabayla

Gücünü topla, biliyorsun, hayat sana meydan okur
Kendisi ile düelloya davet eder
Belki kazanırsın ve bırakırsın
Belki de güler geçersin
Hata yaparsın ve boğulursun ama sonra başarırsın
Benim, senin ve ruhun
Bu büyük olimpiyatında!


Zıpla
Hayallerin ve gerçeklik arasındaki o mesefe
Yak onu, hızlan, gider o..öttür lastikleri!!
Sağa geç, kavisler riskli, dikkat et, bilinir bunlar
Gaza basıyorsun
Bütün yol boyunca
Sen gerçekten
Çok güçlüsün
Büyük şampiyonsun
Daha fazla hızlanamam
Hazır
Ve dördüncüyü de geçiyorsun şimdi


Ölürüm ama kaybetmem
Söz veriyorsun!
Yumruğunu göğsüne vur
Yüksek sesle söz ver!
Düşeceğim ama bırakmayacağım!
Kazandığında güleceksin
Ve anlayacaksın, sahip olduklarını kendine borçlusun!

22 Haziran 2010 Salı

I Tuoi Occhi, I Tuoi Occhi, I Tuoi Occhi / Gözlerin, Gözlerin, Gözlerin

IN ITALIANO /I Tuoi Occhi, I Tuoi Occhi, I Tuoi Occhi

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
che tu venga all'ospedale o in prigione
nei tuoi occhi porti sempre il sole.

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
questa fine di maggio, dalle parti d'Antalya,
sono così, le spighe, di primo mattino;

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
quante volte hanno pianto davanti a me
son rimasti tutti nudi, i tuoi occhi,
nudi e immensi come gli occhi di un bimbo
ma non un giorno ha perso il loro sole;

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
che s'illanguidiscono un poco, i tuoi occhi
gioiosi, immensamente intelligenti, perfetti:
allora saprò far echeggiare il mondo
del mio amore.

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
così sono d'autunno i castagneti di Bursa
e foglie dopo la pioggia
e in ogni stagione e ad ogni ora, Istanbul.

I tuoi occhi i tuoi occhi i tuoi occhi
verrà giorno, mia rosa, verrà giorno
che gli uomini si guarderanno l'un l'altro
fraternamente
con i tuoi occhi, amor mio,
si guarderanno con i tuoi occhi.

Nazim Hikmet


IN TURCO / Gözlerin, Gözlerin, Gözlerin

Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar

Nazım Hikmet

Le Cose In Un Ufficio / Ofisteki Eşyalar

IN ITALIANO / Le Cose In Un Ufficio

Questo è un ufficio.E' una stanza con una finestra e due porte.Fra le due porte c'è una scrivania o scrittoio con cinque cassetti.Dentro questi cassetti ci sono le cose necessarie per il lavoro di ufficio:penne, matite, gomme, fogli di carta, buste, francobolli, moduli, ecc.Sopra la scivania c'è il telefono con con l'elenco telefonico, accanto c'è il cestino per la carta staccia.
La macchina da scivere è sopra una piccola tavola presso la finestra.In quella piccola tavola ci sono tre cassetti, e davanti c'è uno sgabello per dattilografa. 
Due cose necessarie in un ufficio sono anche l'orologio e il calendario.In questo ufficio l'orologio è fra le due porte, e il calenderio è sotto l'orologio.
La stanza è vuota.Gl'impiagati non sono in ufficio:Sono a casa.Gl'impiegati sono in ufficio otto ore ogni giorno:quattro ore la mattina e quattro ore il pomeriggio, eccetto il sabato pomeriggio e la domenica.
Durante le ore di lavoro, l'ufficio è pieno di movimento.Durante le ore di riposo, l'ufficio è tranquillo e silenzioso.

IN TURCO / Ofisteki Eşyalar

Bu bir ofis.Bir pencereli ve iki kapılı bir oda.İki pencerenin arasında beş çekmeceli bir yazı masası var.Bu çekmecelerin içinde ofisteki işler için gerekli dolma kalemler, kurşun kalemler, silgiler, dosya kağıtları, zarflar, pullar, formlar ve benzeri şeyler var.Yazı masasının üstünde telefon rehberi ile telefon, yanında da kullanılmış kağıt sepeti vardır.
Daktilo, pencerenin yanındaki küçük masanın üstündedir.Bu küçük masanın üç çekmecesi ve önünde de daktilograf için bir iskemle bulunmaktadır.
Ofiste gerekli olan başka iki şey de saat ve takvimdir.Bu ofiste saat iki kapı arasında, takvim de saatin üzerindedir.
Odada kimse yok.Memurlar ofiste değil, evdeler.Memurlar sabah dört, öğleden sonra dört saat olmak üzere cumartesi öğleden sonra ve pazar hariç hergün toplam sekiz saat çalışıyorlar.
Çalışma saatlarinde ofis çok hareketlidir.Dinlenme saatlerinde ise sakin ve sessizdir.
Powered By Blogger